2000 li yılların başlarını hatırlıyorum. Aslında bu vakitler Türkiye de Veri Ambarı ve Veri Madenciliği çalışmalarının da ilk kez yapılmaya başlandığı vakitlerdi. SAS ve SPSS Türkiye de daha yeni yeni ofis açıyor pazar bulmaya çalışıyorlar, büyük şirketler de veri’leri bir merkezden raporlamanın veriden yeni bilgiler elde etmenin önemini daha yeni iş süreçlerine sokuyorlardı. Uygulama geliştirici olarak IT dünyasına adım atan bizler gibi pek çok arkadaş da MIS bolumleri, Yonetim raporları, Terabayt’lar gibi kelimeleri ilk kez duymaya basliyordu. Şirketlerde önceleri küçümsenen ve raporlama bölümü denen ilk veri ambarı bölümleri kısa bir süre sonra şirketin
omurgası, olmazsa olmazı, stratejisine yön veren projelerin kaynağı haline geleceklerdi.
Veri ambarı projelerinin yüksek donanım, yazılım, işgücü maliyetleri, Ülkemiz de en rekabetçi üç ana sektör Telekom, Bankacılık ve Sigorta alanlarında ilk kez bu projelerin yapılmasına izin verdi. Halen de bu konuda yani diğer sektörlere yaymada çok ilerlediğimiz söylenemez.
Veri’den bilgiye bu hızlı değişim ve dönüşüm dönemini Türkiye de Telekom sektöründe geçirmiş olmak, en yakından ilk sıkıntıları, ilk ödülleri, ilk yaklaşımları hissetmek bana da gelişimim açısından da büyük katkı sağladı. Özellikle telekom seköründeki hızlı değişim, bitmeyen rekabet ortamı, sürekli yenilenmek, her gün yeni servislerin çıkması adını her organizasyon değişikliğinde değiştirdiğimiz bu bölümlerin insan kaynağı ve bütçe olarak büyümesine, öneminin ve kritikliğinin artmasına neden oldu. Bu bölümlere neler demedik ki; MIS (Manegement Information System) , Raporlama bölümü , BIS (Business Intelligence Systems), IMS(Information Management Systems) DWH&DM (Datawarehouse ve Datamining) ve en sonunda İş Zekası..
Bu süreçte ilk yer alan şirketler ülkemiz de bu alanda yerli bir ürün olmayışı ve uzman işgücü’nün azlığı nedeniyle
gerek ürün gerekse uzmanlık anlamında yüksek rakamlar vererek dışarıdan destek aldılar. 2010 yılında baktığımda
artık uzmanlık olarak az da olsa bizimde iyi kaynaklarımızın olduğunu görüyorum. Ürün konusunda ise tamamen dışa bağımlıyız.
Tabi her değişim süreci gibi bu süreç de çok sancılı geçti. Pek çok yönetici başarısız olduğu gerekçesiyle işinden oldu,
raporlar çıkmadı, raporlar uymadı, şirketler bu kez de rapor çıkarmanın yeterli olmadığını raporların doğruluğunun da çok önemli olduğunu anladılar. Veri ambarının veriyi kaynaktan alıp veri tabanına aynen yazmak demek olmadığının, veriyi çok iyi tanımanın önemini, bu alanda bir ürünü almanın yeterli olmadığının ürünü en iyi şekilde kullanmanın önemini anladılar. Ya da hala anlıyorlar!